Friday, August 10, 2007


Çarşamba akşamı saat 11 gibi çıktım işyerinden. Akşam yemeği pas geçildiği için otelin bulunduğu Sultanhisarda meydandaki Büyük ÇINARIN altında konuşlanmış köy kahvesine oturdum. Yaz tatili olması sebebiyle babasınına yardım ediyor olması muhtemel, etrafta koşuşturan küçük çocuğu çağırdım.


B: Tost var mı?

Ç: Yok ama istersen bakkaldan yaptırırım


B:Tamam içecek ne var?

(Biraz düşünür)

Ç:Vişne, şeftali


B: Tamamdır, ne kadar bi tost bi vişne

Ç: Bi dakka sorup geliyorum

(Zaman geçer)


Ç: 1 lira 75 kuruş

B: Al bakalım sana 3 lira, üstü de sana bahşiş


Çocuk elinde tostla döndüğünde 1 lira yetmiş beş kuruşu da diğer avucundaydı. Elime bırakmak istedi. Tersledim, şaşırdı. "Senin o" dedim, anlamadı. Sonra sanırım çözdü olayı, yüzünde güneş gülücükler gitti yanımdan.


O mu daha mutlu oldu yoksa o gülümseyi gördüğüm için ben mi bilmiyorum?



7 comments:

etipuf said...

ordaki saf küçüğe bahşiş vermek, yerini gösterdikten sonra sanki bu kendi görevi değilmiş gibi paramı ver diye bakan hatta bazen de söyleyebilen yüzsüz bir sinema görevlisine vermekten daha keyifli olmuştur sanırım...

Anonymous said...

slmlar sanırım siz oldunuz,insanları mutlu etmek gibisi varmı :)

Wuthering said...

:))

dodo said...

Butejoy,
Evet kesinlikle öyle oldu,
kimi bahşişin ne olduğu bilmez, kimi de bahşişi az bulur surat yapar...
Canım ülkem :)

Azimli,
Evet bu mutlu etme işini bazen fazla abartıyorum

Wuthering,
merhabalar :)

Wuthering said...

Merhaba :)

Esra said...

Ne hos... yuzumde gulumsemeyle okudum . :-) Ne saf, ne hos...

ps: ben sinemada yer gosterene bahsis vermem. Arabama "gel gel" yapana da. Arabami park etsin diye sehir eskiyasina da arabami birakmam. :-P

dodo said...

zaten kahrolsun o değnekçi taifesi, ankarada hala çözemediler o işi de...