Sunday, May 18, 2008

Pazar gecesi, teknik olarak saat 00:15, pratik olarak uykudan önce. Uzun zamandır yapmayı çok istediğim, ama bir türlü fırsat bulamadığım bir şeyi yapıyorum. Kafam çok iyi; ben, ayşe, hüseyin, şahika beraberce rakı balık yaptık. Balıkçılar konusunda pek de fazla alternatife sahip olmayan ankarada daha önce bir kere denediğimiz bozcaada yemekleri yaptığını iddaa eden "Tenes" balıkçısını gittik. Burda esas amacın bu balıkçı hakkında yazmak değil ama madem ismi geçti mezeler balıklar bir tarafa; tatlılar mükemmeldi. Fırında helva ve Çanakkaleye özgü peynir tatlısı.... Gerçekten lezizdi.
Gelelim asıl konumuza, aslında 4 kişiye bir büyük rakı gayet makul gibi görünse de bayanlar 1'er duble(???) içince bize baya bir rakı kaldı içecek. Karşımda da dünyanın en iyi kalpli insanı Huseyin olunca içmenin keyfi bi başka oldu benim için. Huseyin "Cundalı". Geçen sene tatilde evinde ağırladı bizi sağ olsun. Annesi harika yemekler yaptı. Tam bir deniz çocuğu...Çok özeniyorum evi memleketi deniz kenarında olanlara. Deniz, rüzgar, su.... Bunlar benim hayatım. Neyse konuyu fazla dağıtmayalım. Güzel gecenin devamında ve sonunda 2 şey, bana yaşadığımı hissettirdi. Neden bilmiyorum, biri 2 günlük sakallarım. Gecenin sonlarına doğru elimi yüzüme götürdüm ve hafif uzamış sakallarıma deydi parmaklarım. çork farklı bir duyguydu. Tam olarak var olduğumu hissettim. Sonra hesap ödendi. arabaya binildi eve doğru yola çıkıldı. İşte o anda "derinlik" duygusu aldı beni benden. Düşünsenize çalıştığınız süre bounca ofiste baktığınız en uzak nokta karşınızdaki duvar, gözlerinizin ufku 3 meterde. Oysa arabada ayı gördüm, kilometrelerce uzakta, ve yaşadığımı hissettim. Bir yanım eksikti nedense, denizsizliğe bağladım..........

Çok içtim. Umarım çok saçmalamamışımdır :)

Wednesday, May 07, 2008

bugün adli sicil kaydı ya da halk arasındaki deyimi ile, "temiz kağıdı" almak için Ankara Adliye Sarayına gittim. Buraya en son 2003 yılının temmuz ayında hala çalışıyor olduğum işyerine giriş aşamasında bu belgeyi almak için gelmiştim.

O zaman, yani yaklaşık 5 sene önce ilgili masaya dilekçe ve nüfus cüzdanı ile başvurduktan sonra yaklaşık 1 veya 1,5 saat boyunca beklediğimi hatırlıyorum. O esnada başvurusunu yapıp temiz kağıtlarını almak için bekleyen insan sayısı da kum saatinin tabaninda toplanan taneler gibi artıyordu. Sonra bi noktada artik kumlar yeterince biriktiği için midir bilemiyorum, elinde bi kağıtla bir adam çıktı ve teker teker belgeleri hazır olanların isimlerini okudu. Ne şans benim ismim de vardı. Toplam işlem süresi 2 saati geçmeden muradıma ermiştim.

Bugun yaklaşık 2 senedir sırf bu adli sicil kağıdını almaktan üşendiğim için gerçekleştiremediğim bir işimin zaman aşımına uğramaması için yine sicil belgesi almaya gittim. Sabah erkenden uyandım. Ne de olsa uzun bi maraton bekliyordu beni.

Hayrettir korktuğum başıma gelmedi :) Bu ülkede son beş yıl içinde somut olarak geliştiğini gördüğüm bir kurum oldu sonunda. Sağ olsun devlet büyüklerimiz bilgi işlem teknolojileri nimetlerinin farkına varmış. Binaya girmemle, belgeyi alıp çıkmam sadece 5 dakika sürdü. Önce daha önceden hazırlamış olduğum dilekçeyi önümde iki kişinin beklediği bankoya verdim. Tam 10 saniye sonra arkasına gerçekten temiz olduğumu söyleyen bir yazı yazıldı. Hemen yandaki bankoya geçip 5 YTL ödedim ve karşılığında bir mühür ve bir imza alarak mutlu mutlu adliyeden ayrıldım.