Friday, February 16, 2007

KARTALKAYA
Haftasonu atladık Kartalkaya'ya gittik. Ben tek başıma yola çıktım İstanbul'dan geleceklerle buluşmak için (dejavu), eski gibi gaz olmadığımız için daha horozlar kalkmadan kargalar kahvaltı etmeden çıkmayalım dedik bu sefer yola. Güya 9:00 da buluşacaktık Kartalkaya sapağında ama nerdeeee, ben gittim Sarıalan yaylasındaki Özcan Pansyona yerleştim. yoldan 2,5 km ormana doğru giriyorsunuz, pistlere 10-12 km mesafede. Tamamen bakir bir doğa, geçen seneye kadar elektrik bile yokmuş kaldığımız yerde. Odalar sobayla ısınıyor aydınlatma gaz lambalarıyla sağlanıyomuş. Telefonlar falan çekmiyor zaten. Düşürmeyi başarabilirseniz bir tane sabit hat var :) Senenin yarısı zaten haddinden fazla çile çeken bünye yeni yapılan elektrikli ve kaloriferli odalardan bir yer kapabilme konusunda gereken iradeyi kendisinden beklenen çeviklikle gösterdi :)))) Bizimkiler gelene kadar vurdum kafayı yattım. Sağolsunlar çok bekletmediler, 12:00 da pistteydik.
Her zamankinin aksine daha az piyasa olan Kartal Otel'in pistleri tercih edildi, şansımıza güneş öyle güzel gösterdiki yüzünü inanılmaz keyifli kaydım Cumartesi. Yalnız herzamanki mallığımla yine olabildiğince ince giyindim sırf terlememek için, güneş devrilmeye titreme krizleri gelmeye başlayınca döndük otele. Küçük avluda yemek saatini konuşurken Özcan'da rakı olmadığını öğrendik. Hiç olacak iş mi? Üşenmedik Özcana 3 km mesafedeki kadim dostumuz Baysal otele gittik utana sıkıla "niye bizde kalmıyorsunuz bakalımmmm" diye sormayacaklarını umarak. Gece inanılmaz keyifliydi, soba ateşi sırttan vuruyor yavaştan, yemekler leziz mi leziz. Çok yorulduk diye mi bu kadar güzel geliyor acaba, kesinlikle değil :) 4 duble banamısın demedi dağ havasında.
Gecenin bombası helvalı elma oldu ya da elmalı helva :) Hayatımda hiç böyle bişey görmedim, nasıl girmiş yahu o helva elmanın içine, Otel sahibi "bizim buraların elmasının içinde helva vardır, ağaçtan böyle toplarız" diye işi şakaya vurup vermedi sırrını, ama olsun inanılmaz bi lezzet: şiddetle tavsiye ediyorum

Vurduk kafayı yattık saatler 23:00 ı bile göstermeden :) Ben ki hatırlamıyorum en son ne zaman bu kadar erken yattım. Sabah kahvaltı biraz kayak ve eve dönüş....


Keyifli bi haftasonuydu

Wednesday, February 14, 2007

Geçen hafta içerisinde (yoksa iki hafta oldu mu?) Ulus'ta bulunan ilk meclis binasıda gösterime açılan "Atatürk'ün Özel Eşyalarından Yansıyan Anılar" Sergisini görmeye gittim.
Ankarada yaşayan biri için aslında çok da ilgi çekici sayılmaz, zira Anıtkabir'de bulunan müzede burda sergilenen eşyaların çeşit açısından daha fazlasını izlemek mümkün. Biraz sergiye olan talebin ne düzeyde olduğuna ve biraz sergilenen eşyalara duyduğum meraktan... Biraz da en son üniversite yıllarında üniversiteler arası münazara yarışması finalinden beri gitmediğim eski meclisin kokusuna duyduğum özlem nedeniyle gittim aslında sergiye.....
Kapıdaki görevli öğrenci, öğretmen veya emekli olmadığımı duyunca bir hayli üzüldü bedava giriş hakkından yararlanamayacağım için ("Öğretmen de mi değilsiniz " diye sordu üstelik büyük ümitle). 2 YTL lik küçük ücreti ödeyerek girdim eski meclise...
Gerçekten de fazla eşyaya yer vermemişlerdi beklediğim gibi: Mustafa Kemal Atatürk'ün 3 takım elbisesi, çokca silah, vesaire. Aslında eşyaların fotoğraflarına daha fazla yer vermek isterdim ama, sergilendikleri camekanlardan bir hayli güneş yansıdığı için görüntüleyebildiğim en net eşya yukarda gördüğünüz üzerinde kendi resmi olan kahve fincanıydı. Takım elbiselerin görüntülerine de yer vermek isterdim aslında.... O KOCAMAN adam bu küçük elbiselerin içine nasıl giriyordu acaba ???