Thursday, April 24, 2008

Eskilerin deyimi ile "bugun bir yasima daha girdim". Ne kadar komik di mi bir yasina daha girmis olmak. Yani zaman zaten acımasız. Yıllar geride olduğunuz bir futbol maçının son dakikalarında olduğu gibi hızla geçiyor. Zaten durdurmak bir yana git gide daha da hızlanıyor. Bir de "bir yaşıma daha girdim" cümlelerini ekleyince sanki daha bir hızlı geçiyor zaman. Ben bu deyimi çok fazla kullanmam. Ya da daha önce ne zaman kullandığımı hatırlamıyorum. Ama "Bugün bir yaşıma daha girdim". Derin bir araştırma yapmadım ama sanırım halk arasında bu deyim çok hayret verici daha önce örneği olmayan bir durumla karşılaşıldığında ya da çok değişik yeni bir bilgi edinildiğinde kullanılıyor.

Kolay mutlu olabildiğimi düşünüyorum. Bi kere her şeyin başında büyük hayallerim arzularım ve hırslarım yok. Dolayısıyla Nietche'nin kulakları çınlasın büyük hayal kırıklıkları da yaşamıyorum. Genellikle tutum ve davranışlarım marjinal olmaktan ziyade ortalamalara yakındır. Etrafımda arkadaşlarım ve sevdiklerim olsun, düzenli spor yapayım, haftanın bir iki günü güzel bir yemek eşliğinde içkimi yudumlayıp yeri geldi mi kafayı bulayım, biraz kitap okuyayım, sinema ve tiyatroya gidebileyim..... Aslında temelde bunlar bana yeter. Tabi bu bahsettiklerim genel olarak memnun ve huzurlu olmanın kriterleri. Bunun dışında insan psikolojisini etkileyen bazı mikro faktörler de var. Bu faktörlerin sosyolojik yönlerine girmeyeceğim (aslında ilgi alanıma girmekle beraber sosyal psikoloji ayrı bir post konusu olur). Nedir bu yan mikro faktörler: küçük olan, aslında devamlı bizimle beraber olmasına rağmen insan hayatının akışında ciddi bir yer bulamayan faktörler. Mesela, şu anda gayet mutluyum çünkü yarın cuma, çünkü akşam biraz yüzüp gün içinde topladığım stres kırıntılarından kurtulacağım, çünkü uzun zamandır görmediğim bir arkadaşım arayıp akşam antrenmana geleyorum dedi. Bir adım yukarıya çıkarsam, mutluyum çünkü yıllık iznimin bir bölümünü kullanmama çok az kaldı, mutluyum çünkü bahar, mutluyum çünkü bu sene sadece 2 ay turneye çıkacağım. Postun oldukça karışık bir kaç satır üstte yer alan girizgah çabalarımda da bahsettiğim gibi, en üst seviyede de mutlu olmak için bazı sebeplerim var: Mesela sağlıklıyım, genel olarak sevdiğim ve vakit geçirmekten mutlu olduğum insanlarla beraberim.

Bu arada küçük bir not; Hayata biraz sığ bakmakla eleştirildiğim olmuştur kimi zaman......

Bu noktada genel olarak çoğu insanı mutlu edeceğini düşündüğüm bazı şeyler de vız gelir tırıs gider bana. Mesela biri gelse al abi sana BMW 3,20 kapıda duruyor senin bu araba dese (arabalardan çok anlamam aklıma gelen en iyi arabalardan biri bu) inanın mutluluk endeksimde çukulatanın yarattığı etkinin yakınına bile gelemez. Ya da aman aman benim olmuyor dünyalar Fenerbahçe her galatasarayı yendiğinde.

Hayatımda mutsuzluklar da yok mu, tabi ki var. Ülkedeki gidişat çok az şeyin beni üzdüğü kadar mutsuz ediyor beni, ya da babamın suratında son bir kaç aydır gördüğüm derin endişe, git gide daha fazla tükenmesi. Şehrimdeki gereksiz alt geçitlerden geçerken mutsuz oluyorum, erdoğanın pişkin konuşmalarından mutsuz oluyorum. Aslında bu listeyi de mutluluk listesinden bile uzun bir hale getirebilirim.

Kanımca, en üst noktada bir insan ya mutludur, ya da değil. Aslında mutlu olmak da değil tam kelime; kendisi ile barışık olmak ve huzurlu olmak. Demiyorum ki bir insan ya bu söylediklerimdir ya da değil. Tabi ki insanın kendisi gibi çevresindekiler de değişiyor. Dolayısıyla bir insan doğumundan bilincini kaybeden kadar mutlak mutlu veya mutlak huzursuz olamaz. Ama bu ruh halleri genel olarak uzun aralıklarda gösterir kendini. Biraz daha açık olmaya çalışayım: Farz edelim 1 yıllık tuh halinize her gün 10 üzerinden not vereceksiniz. İstatistik biliminin de öngördüğü üzere ve "BENCE" de bir kişinin 1 yıl için kendisine verdiği notların tümü genel olarak bu notların ortalamasına yakın bir görünüm çizer. Yani farz edelim ortalamanınız "5" çıktı. Bu ortalamayı oluşturan notların %50 si "0" dan ve %50 si de "10" dan oluşamaz. Maddenin doğasına aykırıdır. Büyük ihtimal verilen notların çoğu bir kaç istisna dışında 3-7 bandındadır.

Şimdi gelelim sadede: Benim ruhsal durumum yukarıda bahsettiğim gibi bir bütünlük arz eder. Yani genel olarak kendimi iyi hissediyorsam. Yani iş hayatı genel olarak stressiz ve rahat gidiyorsa, iş aradaşlarım astlarım ve üstlerimle iyi geçinebiliyorsam bu durum benim ilişkilerime de yansır. Yani o gün kız arkadaşıma daha bir sevecen ve pozitif yaklaşırım mesela. Ve bu ruh hali en azından kısa vadede bir kaç saatte değişmez.

İşte bugun "bir yaşıma daha girdim" çünkü yıllarca herkesin kendim gibi olduğunu düşünüyordum.

7 comments:

Anonymous said...

aynadaki aksin bile tersini yansitirken, "kendin gibi birisi"ni bulmak ne kadar buyuk bir "istisna".. ama yine de bazen "keske" bazen ise, "zit kutuplar birbirini ceker"..

dodo said...

sanırım haklısın,
ben de bi aptal oldum zaten
hayat garip

Wuthering said...

haklisin.. hayat cok garip.. bu garipligi bazen cok canimi sıkıyor ama..

dodo said...

işte ben şu noktadayım:

yani bu garipliklere kafayı takıp devamlı sorgulayarak hayat geçer mi?

yoksa koyver gitsin sığ olsun basit olsun huzurlu olsun mu?

Wuthering said...

O durumda da, "sen kendini o kadar sığ bir noktaya çekebilir misin?" problemi ile karşılaşacaksın gibi geliyor bana..

kendimi düşündüm.. koyver gitsin, diyebildiğim konular benden, herşeye rağmen, bir şekilde "uzak" diye addedebildiğim şeyler..

içselleştirdiğim durumlarda, irdelemek, incelemek, kafayi takmak, sorgulamak ve bunlara dair ne varsa yapıyorum.. madalyonun farklı yüzleri ile uğraşıyorum ama yoruluyorum.. üzülüyorum.. hatta zaman zaman ümitsizleşiyorum.. yine de kendim için olması gerekenin bu olduğuna inanıyorum..

doğru mu ben de bilemiyorum..

senin sığlığın okyanus kadar olduktan sonra, o sığlıkta da boğulursun.. farkı oluşturan sensin sonuçta..

dodo said...

Aslında senin de söylediğin gibi, zaten sığlık insanın kendisinin olduğun şey değil, aslında kendisinin doldurmaya çalıştığı boşlukla alakalı. Bence bu nedenle, insanın düşüncelerini kendisine yöneltmesi kendisini sorgulaması yerine kendisi dışında kalan şeylere yani çevresine uyum sağlamaya çalışması, çevresi ile barış içinde olmaya çalışması mı daha iyi olur acaba diye düşünebiliriz o zaman.

Etrafımda kendisini hiç sorgulamayan arkadaşlarım ve tanıdıklarım olduğu gibi, senin dediğin gibi bu sorgulama işini fazlaca yapanlar da var. Ama bu sorgulama sürecinden başarılı sonuçlar çıkaranı göremedim maalesef.

Aslında ben sadece fikir yürütüp şeytanın avukatlığını yapıyorum. Yoksa benim de kafam olabildiğine karışık :)

Wuthering said...

Zaten yasamak karismak demek degil mi? Ben hep karisiyorum.. Sonra da duzel(t)meye calisiyorum ama pek basarili oldugum soylenemez :)

duz olmaktansa karisik olmayi yegliyorum ama herseye ragmen..