Wednesday, April 16, 2008

TUNALI'da BIR GUN

Cumartesi sabahı erken kalktım. Saat 9:30 civarıydı. Ritüelin aksine Cuma gecesi (çok fazla) içmediğim için hiç zorlanmadım kalkmakta. Hatta son derece güzel bir rüya gördüğüm için de inanılmaz derecede mutlu kalktım. Bir dilim kek’e bir bardak da süt eşlik etti günün 1. kahvaltısında. Saat 10 da ODTU stadyumda buluştuk bizimkilerle. Önceki cumartesilerin aksine havanın son birkaç gündür iyi olmasına güvenip “Yalıncak”a çıktık koşmak için. ODTU yü bilenler hatırlayacaktır hemen okulun içinde bildiğiniz cennettir burası. Dimdik ve upuzun rampanın sonunda harika bir manzara ve küçük şirin bir çeşme karşılar sizi. Rivayet odur ki bir de Yalıncak köyü vardır ancak ben bu köyün sakinleri olabilecek insanları görsem de köyün nerde olduğunu bilemedim hiç.

Sabah sporunun ardından bizimkilerle kahvaltı ettik okulda. Bu kahvaltı 2., eve gidip duş alındıktan sonra yapılan kahvaltı da 3. kahvaltısı oldu günün.

Bütün gün, suya bırakılmış da serseri serseri dolaşan boş su şişesi misali evde takıldım, kitap okudum (emre kongar), TV seyrettim (alien sanırım 4. bölüm). Sonra akşama doğru, henüz güneş daha kaybolmamışken ufuktan, uzun süredir Tunalıya gitmediğimi düşündüm.


Kendimi tam bir Tunalı bebesi diye nitelendirilebilirim aslında. Doğduğum (mecazi anlamda kullanılmıştır, aslında hastanede doğdum) ve 17 yaşıma kadar yaşadığım ev ankaranın aşağı ayrancı semtindeydi. Aslında o zamanlar yürümekten hoşlanmadığım söylenemezdi ama nedense evimiz Tunalıya son derece yakın olmasına rağmen, nadiren yürüyerek gidip geldiğimiz olurdu kardeşimle. Sonuç olarak kendimi bildim bileli Tunalıda ve ara sokaklarında yürüdüm, koştum, bisiklete bindim, top oynadım. O zamanlar ne Mc. Donald’s, ne burger king ne Karum ne Beymen ne de bu kadar trafik vardı. Tadım pizzanın açılışını bile hatırlıyorum inanır mısınız bilmem. “Tivoli”ydi en kral burgerci. Karum ilk inşa edildiğinde en üst kata çıkar paraşütlü ciyaycolarımızı aşağı atar sonra yarışırdık en hızlı inmek için. Ben o zaman sanırım ilk okuldaydım. Sonra bir ara Pazar günleri trafiğe kapadılar tunalıyı. O da kısa sürdü ama.... İt kopuğun doluşması uzun sürmemişti.

İşte cumartesi günü cadde üzerinde yürümeye başladığımda bunları geçirdim aklımdan. Babamın yanına uğradım. Kardeşim de oradaydı. Üçümüz oturduk kahve içtik. Biraz konuştuk, dertleştik, keyiflendik.... Sonra onları işleri güçleriyle bırakıp kendimi Tunalının kalabalığına bıraktım. Tadım pizzanın önünden geçtim. Mc. Donalds’ın önünde tekerlekli sandalyesiyle kendimi bildim bileli milli piyango bileti satan adam da oradaydı. O zamanlar sim pastanesinin önünde dururdu. Ne zaman Mc Donaldsın önüne geldi hatırlamıyorum. Sim kapanınca mı.... MC açılınca mı? İlk başlarda eski bir tekerlekli sandalye ile gelirdi. Sanırım satıp biriktirdiği biletlerin parasıyla olacak, sonra sonra otomatik bir sandalye aldı kendine. Kendisinden bilet almayı bırakalı çok oldu benim için. Bir kere bir amorti bile isabet etmez mi canım. Sonra onu geçer geçmez gözleri görmeyen mendil satıcısı amcanın yanında buldum kendimi. Bu amca, piyango bilet satıcısının aksine ben çok çok küçükken Tunalıda değildi. O zamanlar kızılayda dolaşırdı bir aşağı bir yukarı, son derece yavaş hareketlerle. O kadar yavaş ki zannedersiniz kendisi duruyor dünya altından akıp geçiyor. Mendil alasım geldi. Utandım nedense....

Sonra Kuğulu Parkta buldum kendimi. Bu park çok çok çok eskiden, (hatta o kadar eskiden ki annem hala o dönemleri hatırlayamayacağımı çünkü 2 veya 3 yaşımda olduğumu söyler) Polonya büyük elçiliğinin devamı şeklindeydi. Şimdilerde içinden yol geçen yerde kocam bir köprü vardı hatta. İşte bunları anlatmam bile o dönemi hatırladığımın bir kanıtı olmuyor bizimkiler için. Kesin bir fotoğrafta görmüşsündür yaftasını yiyorum.

O zamanlar Kuğular vardı. Anneanneme bütün Tunalı kendimi (zi) taşıtır koşarak oyun parkında bulurduk kendimizi. O zamanlar bu şehir İ. Melih’e mahkum değildi.....


3 comments:

Wuthering said...

ankara'yi hic bilmem.. yalnizca bir aksam gecirmisligim, kizilay'da soyle bir yurumuslugum vardir.. dusundugumden cok daha yesil bir yer oldugunu hatirliyorum.. baska da pek bir sey yok acikcasi..

bir zaman, bir sekilde, ayarlayip oradaki arkadaslarimla bulusabilmeyi umit ediyorum, onlar beni arkadasliktan cikarmadan once mumkunse.. :)

dodo said...

Evet ankaranın yaşadığı değişim gözle görülür gerçekten. En azından bundan 10 sene öncesine kadar yaşanmakta olan. Küçüklüğümde hava kirliliğinden okulların kapandığı bir şehirdi ankara. Hoş şimdi de alt geçitleri ile ünlü, o ayrı....

Her zaman bekleriz efendim ankaraya. Gelin misafirimiz olun

Wuthering said...

:)) cok tesekkur ederim.. ben de gelebilmeiy umit ediyorum yaklasik 10 kusur yildir :)