Tuesday, September 09, 2008

Bundan tam 6 ay önce, ılık bir bahar gecesinde, ayşegülün ısrarlarına ısrarla karşı geldim ve inat edip ayakta bile duracak halim yokken, yaptığı yol 100.000 km ye dayanan canım arabamın sürücü koltuğuna oturdum. Tüm türk erkeklerinde olduğu gibi ben de çoğu zaman "ammaaann bişey olmaz" deyimini kullanırım gereksiz yere. Ama özellikle alkolün bana etki etmediğini, öyle olsa bile kesinlikle araba kullanmamı etkilemeyeceğini, yakalansam bile polis amcalara istediklerini verip kaçabileceğimi (ki daha önce 2 defa sektim) düşünüyordum. Taa ki 9 Mart gecesine kadar. Maalesef çok salakça yakalandım, hayatım boyunca o kadar salakça yakalanmış olmayı hazmedemeyeceğim sanırım. Hikayeye ayrıntıları ile girmeyeceğim, çünkü çok utanç verici. İlk önce tipik türk erkeği yaklaşımı ile bu işten de olumlu bir taraf çıkarsam da kendime, ("ne bünye varmış beeee, o kadar içtim 0,66 promil çıktı) sonra utandım. Zira övünülecek bi halt değil yani. Neyse efendim, aradan 6 ay geçti ve 9 eylül İzmir'in olduğu gibi ehliyetimin de kurtuluş günü oldu. Oh beeee diyorum sadece.


Bu arada komik bir olay geçti başımdan. Ehliyetimi almak üzere ankara emniyet müdürlüğü trafik tescil .... denen yere gittim. Genelde oldukça kalabalık olduğunu bildiğim için bir nebze de stres barındırıyordu bünye tabi ki. Girer girmez üzerinde kocaman "danışma" yazan bankoya atıldım sevinçle. Elimdeki tutanağı gösterip "Ehliyetimi almaya geldim nerden alabilirim?" dedim.

Polis amca anlamsızca bakıp, "bu ne ki?" dedi.

Afallama sürecini hızlıca geçip, tane tane ve yavaşça anlatmaya başladım: 6 ay önce alkollü araba kullandığım için ehliyetime el konuldu. Ceza süresi bittiği için ehliyetimi geri almaya geldim."

Polis amca affallatma konusunda iddialı: "eeee?" dedi

Ben de "nerden alıcam işte onu sormaya geldim" dedim.

Polis amca ne dese beğenirsiniz? "Bilmem ki" dedi.

Çüş diycektim kendimi tuttum ve aynı devlet dairesine girmiş saygılı ve gariban vatandaş edasıyla: "ama burda danışma yazıyor, ben de size danışmak için geldim" dedim.....


Neyse hikayenin bundan sonraki kısmı pek de komik değil zaten. Meğer benim ehliyetimi başka bi birim aldığı için güzide ankaranın başka bir semtine gitmem gerekiyormuş. Bu arada devamlı etrafı eleştirip bıdı bıdı konuşan insan tiplerini sevmediğim için kendime de bir pay çıkarayım. Aslında tutanağın üstünde yazıyormuş nerden alabileceğim. Tabi ki "ehliyetin teslim edileceği birim" diye bir başlık yok. Ama biraz araştırmayla kolayca bulabilirdim sanırım ben de...

Bu sıcakta resmen dilim damağıma yapıştı ordan oraya gitmekten.


Not: Neden? canım şehrimin canım insanları istanbuldaki vatandaşlarımızın gösterdiği medeniyet seviyesine sıfıra soldan yaklaşan limit gibi yaklaşamıyor da metro ve ankaraydaki yürüyen merdivenlerde yürümek isteyenlere yol vermiyor?. Bunu da anlamış değilim. Tarihe not düşülsün lütfen.

1 comment:

$afak said...

Bu metro merdivenleri hadisesi bana da çok şaşırtıcı geliyor. %80'ı hanzomatik olan şehirde, sıraya girilmeyen, dolmuş için, park yeri için adam öldürülen bu şehirde nasıl o metro merdivenleri boş aklım almıyor valla :)