Karakter itibariyle geriye dönmeyi seven bir insan değilimdir. Karar alma süreçlerim 3'üz doğurmakta olan bir annenin doğum anı kadar sancılı geçse de, "keşke" dediğimi hatırlamıyorum çok fazla. Kararlarımın hepsinin keşke dememi gerektirmeyecek mükemmeliyette olduğu için değil tabi ki (hahayyttt :) ) keşke demenin bana hiç bir şey kazandırmayacağını bildiğim için. Zira dönüp baktığımda yanlış karar dediğim bir kaç tane önemli kavşak geçtim. Ama keşke demiyorum (allah dedirtmesin; amiiin ).
Mesela çekilen fotoğrafa konu olmaktan nefret ediyorum, fotoğraf çekmekten de öyle aman aman zevk almıyorum. Nasıl ki yazdıklarımız düşüncelerimizin kayıt altında tutulmasıysa, fotoğraflarımız da yaptıklarımızın.... Oldu bitti işte ne gerek var kayıt altına almanın (biliyorum bunun da çok gerekçesi var ama olsun beni yeterince tatmin etmiyor). Bir de burası bi olmadı gibi sanki, işte yazmaman için bir neden daha :)
Yazamamamın bir diğer nedeni de sanırım mükemmeliyetçi arıza yapım. İnsanların iyi oldukları konulara daha fazla vakit ayırması, becereksiz oldukları konuları ise o işi iyi yapacaklara bırakmaları gerektiğine inanıyorum. Tabiki kimse anasının karnından büyük bir besteci, ressam, futbolcu ya da şarkıcı olarak doğmuyor. Tabi ki çabalamakla gelişiyor insan, ama afedersiniz ben maçamı yırtsam hayatımı bu işe adasam da bende şarkıcı olmaz mesela. Ses sıfır kulak da öyle. İşte kastım bu zaten, Cemil İpekçi'den forvet, Kenan Doğulu'dan siyasetçi, RTE'den adam olmazsa benden de yazar olmaz diyecek kadar yazdım sanırım.....
Daha iyi yazanları gördükçe hevesim kırılıyor. Bırakayım diyorum onlar yazsın. Günlük de tutmayıvereyim anasını satayım. Bundan 20 sene sonra geriye bakıp aaa bak ne komik düşünmüşüm demesem ne olacak sanki. Geçmiş dediğin yitik bir eşya, gelecek ise asla ulaşılamayacak olanken şimdiye konstantre olmak daha güzel geliyor bana.
Muhtemeldir ki bu tarz kafa bulanıklıklarını daha birçok kez yaşayıp buraya yazmayı bırakmadan önce en az 3-4 defa daha meyl edicem terk'i diyar etmeye, ama henüz değil sanırım.
En son ne zaman yazdığıma dahi bakamdım blogger.com adresine girerken. Sanırım istanbula gelmeden bir ay kadar önce yazmış olmalıyım. Geçen sürede neler yaptım?
Yine kaçınılmaz olarak bir dönem haddinden fazla çalıştım. Bu nedenle yine kendimi, hayatımı ve yaptıklarımı sorguladım. Yine mevcut durumu değiştirecek köklü bir çözüm bulamadım, yine kararlar aldım, sualtı hokeyinde takım arkadaşlarımla 2. lik kürsüsüne çıktım. İstanbul'da yeni güzel ve değişik yerler tanıdım, aynı sıfatlarla nitelendirilebilecek insanlarla tanıştım. Kuzenlerim, teyzem, amcala vakit geçirdim. Lise arkadaşlarımla görüştüm. İlk defa ciğer yedim, çamaşır yıkadım, ütü yaptım. Arabamın kırılan camlarını 3 defa yeniden taktırıp inadına aynı yere yeniden park ettim. Taksicilerine küfrettim, ayyaşlarıyla muhabbet. Bir 2006 Ağustos akşamındaki kadar olmasa da sarhoş oldum. Göker ve Hikmi'ye üzüldüm. Sonra üzüldüğimden daha çok sevindim Göker'e her işte bir hayır vardır dedirtircesine. Tatile çıktım, güneye indim, balık yedim, rakı içtim, kitap okudum, yüzdüm, dalından kilolarca üzüm topladım. sevdiklerimle vakit geçirdim. Sevdiklerimden çok şey öğrendim. Kafam karıştı biraz, biraz değil çook karıştı galiba. Çözemedim, çözmeye çalışmayı bıraktım. Kendimden nefret ettiğim de oldu. Sen nasıl adamsın bunları yapıyorsun dediğim de.
Sonuçta + larla - ler iki tarafına asıldı aynı halatın, eksiler devrildi önce.
Demin o kadar salladım ama yine de 1-2 foto koymak istiyorum buraya, yarın bir gün hiç keşke dememek için belki de...