Friday, November 21, 2008

İnsan hafızasının bir sınırı var mıdır? Mantıklı olarak değerlendirildiğinde kesinlikle bir sınırı olmalı. Farz edelim bu sınır 100.000.000.000.000.000.000..... hafıza birimi olsun (hb). Ve yine farz edelim mesela bir insanın hafızasındaki bilgilerin tamamı "2x2:4" işlemindeki kadar basit bilgilerden oluşsun ve yine farz edelim bu ütopik dünyada insan hafızası bu işlem kadar basit bilgilerle tamamen (ağzına kadar) dolmuş olsun. Yani bir birim bile yer kalmadı. Buna rağmen bu varsayımsal dünyadaki varsayımsal insanın gündelik hayatı devam ediyor ve karşısına daha önce öğrenmediği, 1+1=2 bilgisi geliyor. Hafızanın tamamen dolu olduğu göz önüne alındığında;

1) bu yeni bilgi öğrenilemez mi?
2) bu bilgi hafızaya alınırsa hafızadan çıkacak ilk bilgi hangisi olur?

Bu aralar inanılmaz derecede ezber yapyorum. Beynim patlayacak. Sanırım sürmenaj oluyorum. Aklıma gereksiz sorular geliyor....

Tuesday, November 11, 2008

Bu aralar zamanımızın çoğu sinemada geçiyor. Hani koltuklara isim veriyorlar ya tiyatrolarda belli bir bağış karşılığında; sinema salonlarının da isimlerimizi koltuklara vermesini talep ediyorum. Ciddi bir finansör olduk yani şu salon bolluğunda. Son zamanlarda gidilen 6 tane film hakkındaki görüşlerim şöyle efendim. Beğeni sırasına sondan başa doğru bir sıralama yapmam gerekirse... (Neden gereksin di mi?)


Zor karar: Aman tanrım nasıl böyle bir hata yaptık. Yarın bi gün televizyonlara düşerse, sizin de yapacak hiç bir işiniz yoksa, bütün kitaplar bitmiş, bütün sporlar yapılmış, bütün içkiler içilmiş ve söylenecek bütün sözler bitmiş olsa bile izlemeyin. Nikolas Cage amca bile kurtaramamış filmi. Zamanınıza yazık...

Mustafa: Can Dündar'ın iç yüzünü bir defa daha açıkça ortaya serdiği bir yapım olmuş. Her tarafından bir eğretilik akıyor. İnanılmaz kopuk, ne anlatmaya çalıştığı belli değil gibi bir izlenim veriyor (aslında belli de...). "Atatürkle ilgili olumsuz ne varsa alalım, aman canım bir bütünlük oluşturmasa da olur" düşünce yapısına sahip bir film. Her tarafından art niyet akıyor. Neymiş bütün bu devrimler adamın küçükken yediği bir tokat yüzündenmiş. Can Dündar şimdi de psiko-analize soyunmuş anlaşılan. Seyretmeyin, çocuklarınıza izlettirmeyin....

Mükemmel Bir Gün: "Karşı Pencere"den daha çok sevdim daha bir gerçekçi geldi sanki bana. "Saturno Contro"ya kıyasla çok daha kötü dersem yeterli olur mu? Yanlış anlaşlmasın Saturno contro yu çok sevmiştim.
Issız adam: Keşke ilahi bir güç devreye girseydi de filmin sonunu seyretmeseydim. Sonuna gelene kadar "vay beee 10 numara, harika" diye düşündüğüm film, sondaki zorlama çabayla malesef resmen rezil olmuş. Film aslında çok iyi başlıyor, içine sürüklüyor insanı, düşündürüyor. 2 insanın ilişkisinin daha önce bu şekilde ele alındığını zannetmiyorumbir türk yönetmen tarafından. Muhabbetler, hareketler, düşünceler, kaygılar. Çok iyi yakalamış yönetmenimiz :) İnanılmaz yaratıcı. Amaaaa... Filmin sonu tam bir love story edasında. (Seyretmeyenler okumaya devam etmesin lütfen, çünkü okurlarsa seyretmek zorunda kalmayacaklar) %100 ağlatmaya programlanmış bi son. Tek amaç bu, gayet net. Yahu tamam her şeyi bi kenara bırakıyorum. Siz birbirinize deli gibi aşık olmuşsunuz. Aradan 4 sene geçmiş aşkınızı unutmamışsınız. Birbirinizi görünce dağıldınız. Buraya kadar her şey eyallah da, yahu: canım "ada"m sen evlenmişsin kızın konuşmaya koşmaya başlamış, daha hala o buğulu iç sesinle kocama her sarıldığıma sana sarılıyorum diyosun. Çüş derler adama. Niye? çünkü sayın okuyucu dikkati çekerim bu ilişkinin süresi taş çatlasa 1,5 ay, ya insana gülerler 1,5 ayda birbirinizi nasıl tanıdınız? ne kadar çok ortak anı yarattınız ve birbirinize nasıl bu kadar aşık oldunuz? Bırak iç seslerle gereksiz itiraflarda bulunmayı aradan geçen zamandan sonra birbirinizi tanıyamazsınız bile yahu :) Hatırlatıyorum ilişkinin süresi 1,5 ay. 4,5 yıl değil. Biliyorum çok geçirdim, belki de ada yı çok sevdiğimden üzüldüm haline; lavuk ıssız adama sinirlendim. Kim bilir, bunun tahlilini en iyi psikoloğumuz Can Dündar yapar aslında ama o da aramızda yok.

3 Maymun: Görüntüler tek kelime ile mükemmel. Hatice Aslan'ın oyunculuğu da öyle. Renklerin soluk olmasına rağmen fotoğraf sergisi gibi film olmuş. Yalnız bir arkadaşımın söylediği gibi "yarım saate sığacak filmi biraz fazla uzatmış" galiba.....

Aşk Tutulması: Evet biliyorum, filmden sinemadan sanattan anlamıyorum; ama ben bu filme bayıldım. Bir kere esas ablayı saymazsak oyuncular resmen döktürmüş. Biraz sitcom havasında sanki; ama belki benim de fenerbahçeli olmam ve etrafımda filmdeki kadar deli insanlar olması nedeniyle resmen gülmekten koltuktan düşecektim bazı sahnelerde. Tamam sanat anlamında pek bir şey ifade etmiyor ama ben zaten "halk için sanat" ilkesini benimseyenlerdenim. İyi vakit geçireceğinizi garanti edebilirim.