Sevgimizin bir tanesiydin müjgan. saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür, elleri ufacık, gözleri dört defa lacivertti. ve de her ne hikmetse o da bana gönüllüydü. öyle bir sevdim ki müjgan’ı, dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim, evleniriz gibi geldi bana. evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi. sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-ü hülya kurardık. sonrada çarşılara giderdik. eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz topuzlu karyolamız bile olacaktı. müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım ama olmadı gitti. nereye mi ? paraya gitti abicim paraya nikah resimlerimizi de çektirdik. sonra karpuzcu raşit ağabeyinin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık. ama müjgan takmadı bunu takamadı uçuverdi elimden. meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine. müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler, benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar. öyle sevindim ki. mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim. müjgan gibi bende birbirimize ettiğimiz sözleri ettiğimiz yeminleri unuttum. bir daha mahalleye gelmedi müjgan, gelemedi. bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler. senede birkaç ay zaten avrupa'daymış dediler. zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler, unuttum bende. hiç aklıma gelmedi. hatırlamıyorum bile müjgan’ı. hatırlamıyorum
2 comments:
"boyle olmasini istemezdim ama hep olurdu. dunyanin butun kizilderilileri yenilir, spartakus kaybeder, gun batarken sararir, kuslar doner, sadri alisik denilen hergele, her filminde aglardi. o agladikca ben de aglardim. nedenimi bilmez aglardim. agladikca sadri'ye kil kapar gicik olurdum. ucuncu sahis olarak kalisina, hep gidici kadinlari sevisine, bu gidiciliklerin bir mecburiyet gibi durusuna, sadri'nin bu mecburiyetlere, giden kisinin ozgurlugu olarak bakip, ona ihanet etmemek icin kendine ihanet edisine."
Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku- İlhami ALGÖR
Hampri ve ben mecburiyetten kahraman olmuş biri olarak, kahraman kahraman kalacaktık. Klarinetçi Sami'nin yanına gidip, "Çalsana" diyecektik. Sami, "Ne çalim abi?" diye soracaktı. Hampri sert bakacak, ben, önce güzel göğüslü bir kadın, sonra göğüsler ile Hampri arasında bir ilişki, sonra da güzel göğüslü bir tayyare resmi çizip, çaktırmadan Sami'ye gösterecektim. Ömrü boyunca, bu adama aynı şarıkyı çalmış olmaktan artık eblehleşmiş Sami, sinyali alıp, "Madem ki gidiyorsun bırakıp burada beni" adlı şarkının taksimine girecek, uzun bir taksimden sonra belki sıkılıp, belki de eblehliğin verdiği bir düşünce çeşitliliği olacağım" şarkısına geçecek, oradan da artık kimsenin kendisini takip edemeyeceği ve doktorun "Artık ne yerse yesin" dediği bir yola girip uzaklaşacaktı.
Ben, "Müzeyyen" filminden ağzı yanmış biri olarak, kuyruğu ele güne karşı dik tutmak zorunda kalmayacağım, mahremiyetime kimsenin ulaşamayacağı bir yere doğru koşturacaktım.
Post a Comment