Wednesday, September 03, 2008

Salı akşamları NTV de BBC'nin "the truth about food" isimli belgeseli gösteriliyor. Çok vaktim olmaması, ya da çok fazla televizyon seyretmemem nedeniyle belgeselin farkında olduğum halde taaki geçen haftaya kadar izleme fırsatını bulamamıştım. Ben biraz kurtluyumdur. Sinemada zevkle film seyrederim ama 2 saat aynı yerde oturup aynı şeye bakmak biraz zor geliyor bana. Ama bu belgeseli yaklaşık 1,5 saat gözlerimi bile ayırmadan, hatta ayırmadığım gibi kırpmadan seyrettim. Öyle psikopat manyak hasta tiplerden değilim yiyecek içecek ve sağlık konularında. Yani biraz hassasım ama genelde abartmadığımı düşünüyorum. Biraz konuyu açmak gerekirse: sağlıklı ve faydalı olduğunu düşündüğüm bir yiyeceği sadece sağlık olduğu için yemem, diğer bir deyişle eğer beğenmiyorsam sırf faydalı diye bir şey yemem. Ama sanırım zevklerim bana bu konuda oldukça yardımcı oluyor. Et, kebap vesaire zararlı ve bol yağlı şeyleri genel olarak sevsem de, çok fazla abartamıyorum. Yani öyle 3 öğün 7 gün et ve türevlerini kesinlikle tüketemem. 2. gün yeter derim (bunun tek istinasını antepte yaşadım, 2,5 ay boyunca her gün en az 1 öğün kebap ve baklava yiyip de sıkılmaz mı insan, tatlar süper olursa sıkılmıyormuş). En çok sevdiğim yemek grubu ise sebze ve hamurişleri. Ama elimden geldiğince sebze yemeye çalışıyorum. Aptal bi düşüncem var bu konuda sanki sebze ve meyve yediğim zaman içimin temizlendiğini hissediyorum. Diğer taraftan tatlı, beslenme rejimimde baş köşeye sahip. Askerde beni ziyarete gelen ailemin getirdiği 2 kilo baklavanın 1 kilosunu sabahın köründe boş mideye gümbürdettiğim dün gibi aklımda.

Neyse efendim konuyu her zamanki gibi dağıtmadan sadede giremedik. NTV deki bu belgesel resmen yerime mıhladı beni. Belgeselde ingilteredeki bazı üniversitelerinin aracılığı ile bir takım deneyler yapılıyor. Benim aklımda kalan bir kaç tane deney sonucunu da sizlerle paylaşmak istiyorum. Bi kere her gün elek gibi litrelerce su içmek sanıldığı gibi çok da faydalı bişey değil. Deney kapsamında, bir çift ikiz alınıyor. İkizlerden biri günlük yeme içme rejimini aynen sürdürüyor, tek bir farkla o gün boyunca hiç su içmesine izin verilmiyor. Diğer kardeşe ise, hergünkü rutininin aksine fazladan 2 litre su içmesi söyleniyor. Belirli bir süre sounda, sanırım 2 hafta, ikizlerin ciltleri inceleme altına alınıyor. Bir de ne görsün bilim adamları: deli gibi su içenle, hiç su içmeyen kardeşin verileri neredeyse aynı. Bunun nedeni de, aslında yediklerimizin de büyük bir kısmının sudan oluşması ve bu nedenle su ihtiyacının değişik kanallardan karşılanabilmesi gösteriliyor (mesela bifteğin %66sı suymuş). Beni şaşırtan bir diğer deney ise DETOX deneyi oldu. İki grup alınıyor, bir grup sanırım yine 2 hafta boyunca yediğine ve içtiğine hiç dikkat etmeden yaşıyor. Diğer gruba ise katı bir detox programı uygulanıyor. Bu grup bu süre boyunca sadece taze meyve ve sebze ile besleniyor, sadece su ve bunların suyunu içiyor. Süre sonunda sonuç inanılmaz, detox grubu ile, hayvanlar gibi yiyorum bana ne grubuna ait ingilizlerin kanlarında ve idrarlarındaki "toksin" miktarında neredeyse hiç bir fark yok. Tabi burda bir satır açmak lazım (bu benim yorumum) İnsan vücüdu mükemmel bir dizayn. Zararlı şeylerin etkisini giderme konusunda çok başarılı, öyle olmasasaydı bu kadar içki, bu kadar sigara ve kansorejen madde ile çok fazla yaşayamazdık. Önemli olan yeme rejimini zararlı ve faydalı yiyecekler arasında dengeye koymak. Yani ne sağlık manyaklığı yapmak ne de kendimizi koyverip tamamen sağlıksız bir yaşam sürmek doğru bence. Biraz dikkat etmek yeterli gerisini vücut hallediyor sanırım zaten.

Zamanında bilimsel deneylerin nasıl yürütülmesi gerektiği üzerine ders almış biri olarak bu deneylerin bilimselliğinde bende kuşku uyandırmayan konular olmadı değil, ama sonuçta bu deneyleri yürüten kurumlar da bilimevleri yani üniversiteler. O yüzden deneylerin bilimselliği üzerinde de çok durmadım açıkçası....


1 comment:

etipuf said...

detox-zaten yapmıyordum ama faydasız olması da sevindirdi beni:))