Thursday, November 01, 2007


Dönmeden önce en son Nallıhan'daydım. Beypazarına 60 km mesafede küçük ve şirin mi şirin bir ilçe. Ekim başı gibi gittim oraya. İlk gün yapmam gerekenleri bitirdikten sonra saat 8 gibi dışarı çıktım. Kapının önünde bir amca atladı üstüme, sarıldı boynuma kendinden beklenmeyecek bir güçle. Yaşı 70-75 civarı olsa gerek. 15 dakika konuştu hiç durmadan, sözcükler birbirlerini bekleyemeden dökülüyordu ağzından... o kadar hızlı konuşuyordu ki dediklerinin yarısını anlayamıyor, mimiklerinden ve jestlerinden çıkarabildiğim kadarıyla anlamış gibi tepki veriyordum. Konuşurken mütemadiyen elleriyle göğsümü, omuzumu kolarımı dürtüyordu. O kadar güçlüydü ki sallanmadan ayakta durmakta zorlanıyordum. Sonradan müdür geldi tanıştırdı bizi....
Mustafa amcaya "Yorgancı" da denirmiş çoğu zaman. Şubenin en eski müşterisi olduğu gibi, ilçenin de en eski esnaflarından. Lakabının yaptığı işle alakası yok. Hikayesi ise işte burada:
1950 lerde Mudurnunun köylerinden birinde, bir düğünde konuklardan bir tanesi içkiyi fazla kaçırıp da tatsızlık çıkarmaya başlayınca duramamış bizim Mustafa amca kavgaya tutuşmuşlar adamla. Sonu da hayırlı olmamış bu kavganın, daha 20 sine bile basmamış olan Mustafa amca çekmiş vurmuş adamı. Adama mezara, kendi hapise. 10 yıl kalmış içeride, yorgancılık öğrenmiş, büyük usta olmuş. Dört bir yandan özellikle onun yorganlarını almaya gelirlermiş. O gün bu gündür "yorgancı" kalmış adı. "Çıktıktan sonra evime dönemezdim, bakamazdım bizimkilerin suratına" dedi Mustafa amca bir konuşmamızda. Nallıhana gelmiş yerleşmiş. O zaman nallıhanda ticaret yok. Halk tarımla uğraşıyor. Çıkmış gelmiş bizim müdürün karşısına, anlatmış başından geçenleri. Müdür inanmış, kol kanat germiş destek olmuş. Çalışkan adammış zaten, gece gündüz durmadan ter akıtmış alınından. Seneler geçmiş, sıfırdan Nallıhan'ın en varlıklılarından biri olmuş Mustafa amca ilçenin. Kazandığını yatırıma harcamış, kenara bir kaç kuruş koymadan işine yatırım yapmış hep. Bizim bankanın kendisine destek olmasını de unutmamış varsa yoksa xx bankası. Ağzından düşürmüyor bir saniye bile eski müdürleri....
Tüm ilçenin saygısı sonsuz Mustafa amcaya. Ben de 1 aylık kısa ziyaretimde bol bol konuşma fırsatı buldum kendisiyle. Yemek yedik, kahve içtik, dolaştık kimi zaman. Ama bu esnada hiç vazgeçmedi Mustafa amca beni elleriyle dürtüklemeyi. Yanına giderken güreşmeye gider gibi hazırlanıyordum. İnsan büyük şehirde unutuyor sevgiyi saygıyı maalesef. Yani orda da sevgili ve saygılı olduğun insanlar var ama bu başka, çok başka. Sayesinde hatırladım bu duyguları....
İşimizin tabiatı gereği iş ortamında maalesef pek de çok sevildiğimiz söylenemez. Ama 4 senedir ilk defa bir yerden ayrılırken birilerinin gerçekten üzüldüğünü hissettim. Veda etmeye gittim Mustafa amcaya, dükkana girdim. "Mustafa amca ben gidiyorum, işim bitti" dedim. Atladı sarıldı boynuma, örneği olmayan bir şekilde eğildim elini öptüm. "Bu banka senin mustafa amca sayende buralara geldik" dedim. Ben de ona sarıldım. Gözleri dolmuş yorgancının. Benimkiler gibi. İlk defa ağladım bir yerden ayrılırken...
"Yine gel, mutlak gel, bende kal" dedi. Söz verdim. Yola koyuldum, verilmiş ve unutulmuş sözler aklımda...

4 comments:

Wuthering said...

:)) Guzel hikaye.. sansli ve guzel bir 1 ay gecirmissin anlasilan.. :))

Esterhazy said...

aaaaaaaa bu ne yaa? boole huzunlu seyler yazmayin reca edicem. Is dedigin bayik, insana kan kusturan bi seydir. Gozum doldu yahu resmen...

Horatio said...

dodo bey daha sık yazsanıza...

dodo said...

wuthering,
evet oldukça keyifli bir aydı beklediğimin aksine...

esterhazy,
aman efendim amacımız kimseyi ağlatmak değildi. İş bayık bayık olmasına da, işte böyle ayrıntıları hatırlayıp keyifli olduğuna inandırmaya çalışıyorum kendimi. Biraz polyannacılık anlayacağın..

horatio,
abi vakit bulamıyorum diycem komik olucak. O yüzden susayım ben en iyisi...